29 Ocak 2013 Salı 0 yorum

Mega Movie Post

Finallerim bittiğine göre post-2012 moduna ben de geçebilirim artık. Geç olsun güç olmasın. O yüzden 2012'de izlediğim filmleri bir scrapbook tadında yayınlayayım dedim. Yanlarına da yıldız koydum ki hangisini beğenmişim hangisini beğenmemişim anlayalım.
4 yıldız: çok beğendim,
3 yıldız: beğendim,
2 yıldız: meeh,
1 yıldız "işsiz insan filmi,
No yıldız:  "izleyip sinirimizi bozmaya gerek yok".
Let's start..

    Friends with Benefits  
    Wuthering Heights ***
    Jane Eyre ***
    Midnight in Paris ****




    Ted **
    Flowers of War ****
    Paris Manhattan ***
    Secretary **













    Morning Glory *
    Slumdog Millonaire ****
    Harry Potter and the Goblet of Fire (rewatch) ***
    Letters to Juliet ***









    Twilight 4 **
    The Tangled ****
    Green Street Hooligans ***
    Yes Man ***










    In time *
    History of violence *
    Snow white and the huntsman ***
    Titanic 3d ****












    O chyom govoryat muzhchiny ( what men talk about ) ****
    Hunger Games ***
    The American Reunion ***
    No Strings Attached 















    The dictator *
    Hugo **
    Pitch Perfect **
    The Hobbit ***







    Koca bir sene boyunca sadece 27 film izlememi,  25 bölümle bitmeyen amerikan dizilerine ve 1236424 saatlik bölümleriyle kore dizilerine borçluyum. 
    5 Ocak 2013 Cumartesi 0 yorum

    Yaşlılık zor şey

    Bugün kızlarla konuşurken fark ettik ki bildiğin yaşlanmışız iyice! Gerçi bir süredir bunu düşünüyorduk ama görmemezliğe veriyorduk. Asosyalleştik, depresyona girdik galiba filan diyerekten olayı geçiştiriyorduk ama artık kabullenmenin vakti gelmiş. Eski günlerimizi yad ettikte (2 sene öncesi filan hele) çılgınlar gibi yiyip, içip, geziyormuşuz? O enerji, vakit ve para nereden geliyordu, çok merak ediyorum şimdi. Bir anda hepimiz tembelleşip, pintileşip, yoğun insanlara dönüşmedik herhalde? Belli ki yaşlanmışız. Eskiden tekila shotları arka arkaya höpürdeten ben şimdi iki biraya "ay ben bir hoş oldum" moduna giriyorum. Üstüne üstlük azıcık alkol alınca acayip bir yorgunluk çökmesi de cabası..Yaşlandıkça alkol daha çok yorar diye duymuştum da bir senede de bu kadar yoracağını düşünmemiştim açıkçası.
    Normalde gece 10da dışarı çıkan ben, şimdi saat 10 oldu mu eve gitsem de bir bölüm dizi izleyip uyusam insanı olmuşum, haberim yok. Rezalet. İşin garibi zaten hemen yoruluyorum, içki içsem de içmesem de, ama tembellik yorgunluğu bu. Yatağa uzandığım anda çok dincim, ama ayağa kalkmamak şartıyla!! Bildiğin garfield'ın dişi versiyonuna döndüm.

    Mesela bugün mangoya baktık, çok güzel elbiseler filan vardı,üstüne üstlük indirimde, normalde dayanamayıp bir de elbise almam gerekirken ben " amaan ne zaman giycem" diyip bol ve kalın kazaklara yönelip "oh sıcakta tutar bu" diyip güzelce kazağımı alıp çıktım.

    Bir de işin maddi tarafı var, eskiden gece dışarı çıktığımda harcadığım paraya - yani alkole - acımazdım, çokta güzel eğlendim sefam olsun der geçerdim, şimdi ne gereği vardı aslında diyorum hemen. Heh zaten o kadar içiyor muyum hayır, çünkü eve gidip yatağa yayılmam gerektiği için bir an önce ancak 2-3 bira, ya da kadeh şarap.
    Yaşlılığımızın en bariz tarafı da son açılan mekanlar, popüler yerleri milletin facedeki, foursquare'daki taglerinden biliyor olmamız. Eskiden gider gezer, görür beğendiklerimize bir daha gitme lütfunu gösterirdik. Şimdiyse ancak lafta, gitmek için plan yapmaya bile üşeniyoruz. Biz starbucksa gidelim deyip kendimizi eller havaya modda bulan insanlardık, hey gidi hey.
    Okula ağırlık verdim filan deyip kendimi avutucam ama transkipte bakıyorum notlarım en yüksek en çok gezdiğim dönemlerde!! ne ara vakti buldun da çalıştın sen?! Haftada üç gece dışarı çıkan insan ne giyer? Ertesi sabah kalkıp nasıl derse gider? Bunlar geçmişimle ilgili aklımı kurcalayan yanıtsız sorular işte..
    Velhasıl yaşlılar gibi yaşar olmamız bizi baya rahatsız etmiyor değil, tekrar eskisi gibi sapıtıp "supontane" yaşamak istiyoruz ama ilk önce yataktan kalkıp pijamalarımızı çıkarmamız gerek.


     
    ;