19 Aralık 2012 Çarşamba 2 yorum

Argan Yağı! Kıymetlimiiiiiisss

23 ya da 22 tl olması lazım, Watsons mağazalarında satılıyor.
Argan yağı bu sene saç bakım modasının mihenk taşı oldu resmen. İyiki de olmuş! Ben Live Clean'in argan yağı özlü şampuanını kullanmaya başladım bir kaç ay önce arkadaşımın önerisi üzerine ve baya da memnun kaldım. Şimdi benim saçlarım ince telli/yağlı kategorisinin hakkını fazlasıyla veriyor, ve benim ilk amacım yağlanmasını engellemekti bunca sene. Fakat dipler yağlanmasın derken bu sefer uçlar kuruyor ne kadar saç kremi vs.. kullansam da! O yüzden bu şampuan benim için harika bir çözüm oldu. Saçı temizliyor ve gerçekten de nemlendiriyor, ve hacimlendiriyor. Saçlarım yumuşasa ve hacim kazansa da ipek gibi olmadılar tabi, bu sefer elektriklenme sorunu çıktı ve her gün düzleştiriciyle saçlarımı daha da mahvetmek istemiyordum. 
O yüzden karşıma bu serum çıkınca bir denemeye karar verdim, argan yağı takımını tamamlamış olurum dedim hem. Tabii daha kullanalı iki gün oldu ama etkisi hissettim bile. Birincisi saçlarım çok daha yumuşadı, ve elektriklenme azaldı. Ve daha da güzeli ısıya karşı korumalı olduğu için içim daha rahat saçlarımı düzleştirebildim.
En güzel yanlarından biri de saçımda ağırlık hissi oluşmadı ki inanın hemen farkederim ben. İlk sürdüğüm de baya korktum saçım ağırlaşacak diye ama kurutunca geriye sadece kokusu kaldı. 
Kokusuna gelince bir keskin bir koku, mis gibi kokuyor denemez ama tahammül edilebilir bence. Biraz mayhoş bir koku hani, ama saçta şişede olduğu kadar keskin olmuyor.
Kısacası ben başarılı buldum bu ürünü, kullanımı da kolay hem, açıkçası saç maskelerine çok üşeniyorum ben ama bu serum duştan sonra çat çat! tamamdır. 


24 tl, gratis'ten aldım ben, belki başka mağazlarda da vardır.
Önemli bir nokta daha, ben saç diplerime sürmüyorum ama serumları tüm saçına süren arkadaşlarım da var. O da saç tipinize bağlı işte, dipler yağlı, uçlar kuruysa benim gibi; diplere sürmeyin, onun dışında uçlara yoğunlukta olmak üzere saçınızın tümüne sürün derim ben.
O zaman yeni yıl dileğimiz ne olsun??? Hepimizin Blake gibi saçları olsun ^-^




14 Aralık 2012 Cuma 0 yorum

Victoria's or Rihanna's Show???



Victoria's Secret geleneksel fashion show'u bu yıl sonunda CBS'de yayınlandı da biz de youtube'dan izleyebildik. Bu showu iyi ki senede bir yapıyorlar, bir dahakine anca özgüvenimi toparlarım ben. Ama herşeyi göze alıp yine de izliyorum, çünkü gerçekten de tam bir şov!! Müzikler harikulade. Eskiden daha çok severdim gerçi, çünkü bu şova özel yapılmış dj mashupları kullanırlardı ama artık her segment için bir şarkıcı çıkıp türkü çığırıyor. Tamam Rihanna'yı çıkar, Justin de çıksın ama Bruno Mars hiç olmamıştı bence, şarkıları çok güzel ona lafım yok ama podyumluk şarkılar değil, bir ritim olması lazım sanki. Halbuki ilk segment için yine mashup kullanmışlar bu sene ve harikaydı. Zaten ilk segment'ı ve Rihanna'nın fresh of the runway'i söylediği segment'i çok beğendim. Çünkü Riri'nin o şarkısı gerçekten de podyum için yapılmış resmen, adındanda anlaşılabileceği gibi.

 Açılışı şanına yakışır bir şekilde Adriana Lima yaptı. Adrianacığım yeni doğum yaptığı için daha tam fit hale gelememiş ama şimdi ben ileride hamilelik sonrası hallerimi düşünüp bu konuda kendisine yüklenemeyeceğim. Biraz iri yarı, etli butlu gelmiş ama çiroz bacaklı, sıska sarı kızlara taş çıkarttı yine canım benim. Hatta böyle daha çok beğenenlere bile çıkmıştır.
Dediğim gibi ilk segment benim en beğendiklerimden biriydi, Circus teması işlemişler ve gerçekten de yaratıcı şeyler vardı. Ben sirkleri sevmesem/onaylamasam da temasını seviyorum işte ^-^
Victoria's secret'ı ilk izleyişte pek kıyafetlere dikkat etmek mümkün olmuyor haliyle ama belli başlı isimlerin kıyafetlerine de dikkat ediyorum, şanlarına yakışır giyinmişler mi diye. Zaten VS herkesin kabul ettiği gibi, glorious günlerini arkada bıraktı sanki. Nerede Tyralarr, Karolinalar, Heidiler, Giseller. Geriye Adriana ve Alessandro kaldı o ilk perfect ekipten. Bir de Miranda Kerr ve Doutzen Krouse geldi işte, onlar da işte VS'yi VS yapan kalanlardan. Gerçi Doutzen baya sonra geldi sanki ama i'm not sure.

Üstteki temada güzeldi aslında, şimdi fotolara bakınca hatırladım bir 40lar-50ler havası vardı sanki. Kafalarına taktıkları tüyler filan hoştu, heralde onlar da böyle düşünmüş olacak ki her kızın kafasına koymuşlardı o tüylerden. Ama siyah-beyaz tonların asaleti hemen kendini belli etmiş zaten, bir de üstüne dönem teması koymuşlar al sana harika bir segment.


Dediğim gibi Rihanna performansları bir harikaydı! Allahım lütfen bir gün Rihanna konserine gidebileyim ^^ Diamond zaten şu sıra pop müzik anlamında tek dinlenebilecek şarkı belki de, ve dinledikçe de bağımlılık yapıyor iyi mi! Fresh off the runway de sanırım sırf bu şov için yazılmış, ki albümünün ilk şarkısı ve ben daha şovda kullandığını bilmeden çok sevmiştim. Diamond'u söylerken giydiği kıyafet güzeldi ama inci takması çok tezat olmuş ya, youtube yorumlarında da dalga geçmiş millet ama haklılar. Riri ne alakasın sen ya, o korkunç gözlükte bir tek sana yakışırdı zaten, ben taksam 3 yıl kendime gülmekten başka şey yapamam.

Fresh  off the runway şarkısında tropikal tema kullanmışlar ki her yer çiçek böcek dolmuştu, içimiz açıldı resmen. Yapraklı ayakkabılara bittim zaten, normal insan giyemez de hani bu şov için çok güzel olmuş.Rihanna'nın giydiği pudra pembe elbise de onun tenine çok gitmiş, of zaten ne giyse sevicem, o gece mankenlerden çok rihannayı beğendim ben.
    Justin iki şarkı söyledi şovda, "as lons as you love me" de şov filan yoktu, gitar çalan bir amcayla çıktı söyledi, aynı amerikan müzik ödüllerinde olduğu gibi, hatta kıyafeti bile ödüllerdeki haline benziyordu sanki. Sonra da hareketli bir şarkısında kızlar yürüdü ama biraz büyüse de hala velet yani, mankenlerin arkasından bir bakışı vardı ki puahahah. Bir de en son rihanna performasında ağzı bir karış açık ekrana bakakalmış haline o kadar güldüm ki, daha çok yolun var minik kuş, Riri'yi izle de şov nasıl yapılırmış öğren!!


Ama asıl Bruno Mars'a ne demeli?! Resmen Hobbit filminin gizli reklam uygulamasıydı şovda. O kadar küçük müydü bu adam ya?! Kızların yanında iyice minik kalmış zaten, üzüldüm walla. Bir Daniel Raddcliff'e üzülmüşümdür boy konusunda, Bruno da aday oldu üzülme listeme. Şarkıları da güzel ama moda şovunda ne alakaydı harbiden, hoşuma gitmedi çok yavaş geldi. Justin gibi ayrıca çıkıp söyleseydi o zaman, yürütmeseydiniz kızları, hem arkada size hazırlanmak için ek süre olurdu, ne aceleniz var.
Bir en son zenci kankalarıyla göbek atma sahnesi güzeldi, ama neden o kadar adam var ortada o da ayrı soru tabii.

Calender Girls segmenti. Amerikan teması hoşuma gitti walla ne yalan söyleleyim. AMA bu kızlar çok hoplayıp zıplıyorlar, yok öpücük atmalar, yok popo sallamalar kameralara. Hoşuma gitmiyor, eskiden daha karizmalardı, çok daha cool gelirlerdi. Zaten Tyra Banks nerede gülmüş ki şovda gülecek! Devlet gibi hatundu walla o yürüdü mü salon kendine gelirdi. Ve tek bir bakışıyla alkış kopartırdı, bunlar zıp zıp, mucuk mucuk, neymiş alkışlasınlarmış.




Miranda mı daha şanslı Orlando mu bilemiyorum?! Bu gece Hobbit'i izlemeye gidicem zaten çok heyecanlıyım, Miranda da tam bir elf prensesi olabilir şu haliyle <3

Showla ilgili dikkatimi çeken son nokta da çekik kızları kullanmış olmaları. Sarışın-kumlar ve melez-latin tiplemelerinin dışına çıkmayan VS için güzel bir yenilik olmuş tabii, bir  de çok sevimlilerdi çekim arkalarında filan. Yalnız dövmeli ablam hiç alkış almadı neredeyse, tamam baya da kötü duruyor dövmeler ama ben sırf çekik diye alkışlardım orada olsam. Diğer kız da Nikita bacıma benziyor, ondan beğendim ayrıca.

That's all folks. Kızlar güzel, müzikler güzel, atmosfer güzel, sevgilinizle izlememek şartıyla bence izlenilesi bir şov. Kızlar şımarık şımarık hareketler yapmasa, ve müzikler tekrar djlerin harika ellerine bırakılsa çok daha iyi olacak ama yine de başarılı. Ayrıca dünya harikası kızları eleştirmekte garip bir haz veriyor insana, bunun suratı o kadar da güzel değil ( ki olmayanlar var hakkaten ), bu ne çırpı bacak!, aman allahım bir selülit gördüm sanki naraları eşliğinde izlenilebilir kız kıza cips-cola eşliğinde.
BONUS:
.
13 Aralık 2012 Perşembe 0 yorum

Charlotte vs. Emily




Bugün son izlediğim iki filmden bahsetmeye karar verdim, filmlerin en önemli ortak özelliği Bronte kardeşlerin kitaplarından uyarlanmış olmaları ve benim birer gün arayla izlemem:) Biri Wuthering Heights (Emily Bronte), diğeri de Jane Eyre (Charlotte Bronte), ikisi de 2011 yapımı. Şimdi öncelikle kitaplardan bahsedecek olursak ikisi de biraz iç karartıcı ama bir yandan da tutkulu aşkların anlatıldığı kitaplar. Çokta hatırlamıyorum açıkçası, okuyalı rahat bi 5 sene olmuştur. Kitapların iç karartıcı olmamasına şaşmalı, yazarların hayatlarını okuyunca üç günlük bunalım kotamı doldurdum bir gecede.


İlki Wuthering Heights, imbd'den düşük puan almış ama imbd'yle bazen hiç uyuşmadığım için fazla takılmadım. Baş rolündeki kız Skins'de de oynamıştı, ve başroldeki çocukta baya hoş gözüktü gözüme, o yüzden önceliği buna verdim. Bir de ilginç olan filmde Heathcliff'i oynayan çocuk siyahi ama kitapta öyle değildi tabi ki, o yüzden aklımda kalan Heathcliff görüntüsüne pek uymadı aslında. Ama dediğim gibi çocuk hoştu o yüzden önyargım varsa da hemen uçtu gitti^^
 Filmde hiç müzik kullanmamış yönetmen, konuşma çok az, görüntüler çok güzel ve bol bol rüzgar sesi var, eh uğultulu tepeler :) pek herkesin sevebileceği bir film değil sanki ama ben beğendim, oyunculuklar iyiydi, kamera çekimleri benim hoşuma gitti. Kitaptaki atmosferi güzel yansıtmış yönetmen, biraz sanatsal bir film olduğunu düşünerek izlemekte fayda var. Ve sonunda çalan parça çok güzel, zaten filmi benim için cazip kılan şeylerden biri de buydu. İki saat sessizlikten sonra böyle güzel bir şarkı girince daha da etkileyici oluyor sanırım.



Diğer filme gelecek olursak, Jane Eyre kitap olarakta Wuthering Heights'a göre çok azıcık daha az karamsardır, ama film daha kolay izlenilebilirdi, bir kere müzikleri Dario Marionelli yapmış. Ki kendisi Oscarlı bir müzisyen ve benim en sevdiğim filmlerden ikisinin ( Pride&Prejudice ve Atonement) ın müziklerini yapmıştır. O yüzden bir kere baştan 10 puan aldı benden film. Filmdeki diğer iyi şeyse kitaba göre çirkin olması gereken Mr.Rochester yakışıklı Michael Fassbender ın oynaması. 


Böylece gözümüz gönlümüz açılmış oldu, çünkü Jane Eyre'i oynayan kız rolü gereği baya bir suratsızdı. 




Filmlerden biri mutlu biri mutsuz sonlu ama ikisi de baya trajik sayılabilecek cinsten. Yine de beni memnun ettiler, klasik Hollywood filmlerinden farklı, güzel vakit geçirmek isteyenler için ideal dönem filmleri. Hafiften bir türk filmi tadı geliyor hem. Ama iki filmde de gözyaşı ve kavuşamayan aşıklar söz konusu sonuçta.



















p.s: Bronte kardeşleri severek okumuş olsam da kusura bakmasınlar Jane Austen kesinlikle favorim.


 
;