23 Nisan 2013 Salı 0 yorum
Bugun baharin geldigini hissettim resmen, daha da onemlisi tadini cikarabildim. Genelde 23 nisanlar soguk ve yagmurlu gecer, ama bu yil istisna olmus sanki. Ya da benim cocuklugumun sanssizligi. Bugünse ne sicak ne soguk, ankara'da zor yakalanicak bir hava.
Tunali civil civildi, arkadasim surekli Istanbul gibi diyip mutlu oldu :D Ama normalde olan bando gecitleri, yuruyusleri filan yoktu. "Sivil" kutluyoruz ya 23 nisan'i, nasil oluyorsa o is! Ama esnaflar, restoran sahipleri turk bayraklari asmislar; o bile guzel bir goruntuydu.
En son da kugulu park'a gittik oturduk, negatif enerjimizi cimlere oturarak notrledik ^^
Keske bizde de yabacilardaki gibi park kulturu olsa. Bir sehiri yasanilanilir yapan en onemli sey parklari bence. Ama iki tane bodur agac ekip, cimle doldurulan parklardan degil tabii. Ondan sonra biz de surekli 'ay boguluyorum' moduna giriyoruz.
Kugulu Park'ta erik satildigini gorunce dayanadik tabiii
Guzel havalarla birlikte frappucino mevsimini de acmis olduk *,*
Sunset in Angara adli foto.










17 Mart 2013 Pazar 2 yorum

Deli deli kulakları küpeli

Kore dizilerine olan sevgim aksine pek kore filmleriyle alakam yok. Ama bu film hakkında (I'm a Cyborg but that's OK.) çok iyi şeyler okumuştum, ve zaten oldukça popüler ve bilinen bir filmmiş. O yüzden iyi ki izlemişim.

Filmin ismini okuyunca bilim-kurgu filmi zannedilebilir, konusunu okuyunca da tımarhanede geçen psiko-dram filan. Ama aslında tamamiyle romantik-komedi! Evet film tımarhanede geçiyor ama hastalar o bildiğimiz iç karartan tipten değiller. Hepsinin saçma sapan takıntıları var, ve her şey abartılmış :D Aralarındaki ilişkiler filan çok eğlenceli.
Tımarhaneden rastgele iki tip. Aynı zamanda sahnelerin dekoru da yer yer çok hoş.

Çok genel olarak anlatacak olursak kendini robot zanneden bir kızımız (young-goon) ve insanların yeteneklerini çaldığını düşününen bir oğlumuz(park il-sun) var. Bu oğlumuz aynı zamanda kimi zaman görünmez olduğunu da düşünüyor. Bütün bu tuhaflıkların sebebi, neden bu halde oldukları filmde açıklanıyor, orası da güzel olmuş.
                                O kaşlar beni de rahatsız etti baştan ama kız kendini robot sanıyor, biraz değişik olacak tabii
 İşte oğlumuz kızımıza aşık olur, kızımız ilk başta başka şeylerle kafayı bozmuş olduğundan farkedemez ama oğlumuzu o da sever. Sevecek tabii! Rain oynuyor sonuçta, ben tanıyamamıştım açıkçası, ama tüm film boyunca içimdeki tatlı tatlı kıpırtıların nedeni belli oldu. 
HINK!
Ayrıca filmdeki doktorlarda çok sevimliydi, öyle ciddi ve korkunç değillerdi, ve şu kız içimde ne kadar sempati varsa hepsini tüketti hepsinii.
OH BE! İnsan gibi güler yüzlü bir psikiyatrist.
Filmle ilgili en sevdiğim şeyle mutlu sonla bitmesi. Saçma sapan bir şey olacak diye korkuyordum açıkçası. İkisi de iyileşmiyorlar tabii, ama ikisi arasındaki duygusal ilişkinin daha doğrusu çocuğun kıza olan sevgisinin kıza ne kadar yardımcı olduğunu görmek çok güzel. Zaten ancak deli biri yardım edebilir o kıza, normal bir insan yapamaz.
Dünyayı yok etme planı ortaya çıkmak üzereyken...!
Boş vaktiniz varsa ve gülmek istiyorsanız izleyin derim ben ^^

Bu fincana vuruldum!! 
Ve filmdeki en güzel sahnelerden biri. Niye mi?? Çünkü Rain şarkı söylüyor, korece bir alman folklör şarkısı ama idare edicez artık ahhaasdjah.

8 Mart 2013 Cuma 0 yorum

Bir Kore Yumurtası Macerası

Milletin annesinden kızına yeşil gözleri, hokka gibi burnu filan geçer bana da annemin gözenekleri geçmiş! O yüzden yüzümdeki gözenekleri kabullenip hayatıma o şekilde devam etsem de ara sıra aklım çelinmiyor değil. Acaba yok edebilir miyim, bebek poposu gibi yanaklarım olabilir mi diye heyecanlanıyorum işte. Öyle bir anımla Çisem'in günlük kore bakım ürünleri inceleme ritüeli çakışınca bana Tony Moly'nin Eggpore serisinden bahsetti. İnternette görmüştü ama çokta araştırmamış. Bana yumurta şeklindeki kutularını gösterince "ayy ben bunu alırım ki" şeklinde hevesle atıldım.


Diğer bloglarda da yazıldığı üzere çok mucizevi, aman allahımlık bir seri değil. Açıkçası alan herkes benim gibi yumurtalara tav olmuş :D Çok belirgin bir etkisini göremesem de zararı da olmadı hani, aldığım için pişman değilim. Ama bir daha almam heralde, ya da hepsini almam.

Ben üç ürünü aldım bu seriden, zaten 4 ürün var bildiğim kadarıyla. Yüzümde kullanma sırasıyla bahsedicem;
İlk ürün Blackhead Out Oil Gel isimli beyaz yumurta. Adı üstünde gel, ama içindeki minik sarı pıtırtılar sayesinde hafif bir peeling havası var, fakat çok yumuşak olduğu için o pıtırtılar öyle cilde fazla bir etki bırakmıyor. Bütün yüz yıkama jelleri ne kadar temizliyorsa siyah noktaları bu da o kadar temizliyor açıkçası. Hani haftada bir-iki kez kullanılacak derecede sert bir ürün gibi gelmedi bana. Bazı bloglarda 2-3 dakika (kutuda yazıldığı üzere) yerine 10-15 dk bekletin diyenler olmuş, etkisi daha çok gözüksün diye. Ben iki türlü de denedim, pek bir fark hissetmedim :D


En  kuşkulu kısım kokusu. Böyle egzotik bir kokusu var ama tam olarak neye benzetebilirim bilemiyorum. Hani şekerli bir koku ve de kuvvetli. Ben kokuyu sevdim, rahatsız olmadım yani. Fakat herkesin sevebileceği bir koku da değil sanki. Fresh, temiz bir koku değil, daha ağır bir parfüm gibi. Parfüm olsa alıp sıkmam da yüzümde 5 dakika durmasına da laf etmeyeceğim bir koku. Bu konuda hassassanız uzak durmakta fayda var.


Sırada Tightnening Pack var. Bu da maske, ve kutusunda 10-15 dakika tutun yazmışlar ama yine daha uzun tutun diyenler olmuş. Çok uzun tutunca çok kuruyor ve temizlemesi çok zor oluyor o yüzden 15 dk en fazla yeterli bence. Bu ürün serideki en başarılı ürün, çünkü en net etkiyi bunda gördüm. Maskeden sonra gözenekler gerçekten küçülüyor ya da belirginliği azalıyor. Ama etkisi uzun vaadeli değil, yani 2 sonra 'meraba biz geri geldik' şeklinde tekrar ortaya çıkıyorlar kendileri. Bunda da hafif bir koku var ama gerçekten hafif. O yüzden çok sorun olmasa gerek. Kıvamı bana kil maskelerini hatırlatıyor, kullanım şekli de :D


Son ürün de Real Egg Jelly. Bu da sarı yumurta ve tam anlamıyla yumurtaya benzetmeye çalışmışlar, içini de dışını da! İlk aldığımda fotosunu çekmediğim için gösteremiyorum ama şeffaf jel kısmı ve sarı kremsi kısmı var işte. Sarı kısım nemlendirici görevinde jel kısımda gözenek sıkılaştırıcı görevinde. Sarı kısmı soğuk kuru havalarda kullanın gibi bir öneride bulunmuş tonymoly. Ben genelde sarı ve şeffaf kısmı karıştırarak kullandım ve beklediğimden daha çabuk bitti. Gerçi bunu haftada bir iki kez değil, her gece yatmadan sürüyordum bir ara. Gündüz sürmüyorum çünkü makyaj altı için kesinlikle uygun değil. Direkt iz bırakıyor pudra sürünce. Bunda da beyaz yumurtadaki jele benzer bir koku var ama yine onun çok çok hafifi.

Üç yumurtada 30 ml ama ben farklı zamanlarda bitiricem sanırım. Üçünü ayrı ayrı kullanıyorum çünkü, önerilenin aksine >.<

Ürünlerle ilgili şöyle de bir sorun var, kullanırken parmağınızı daldırıp alma durumunda kalıyorsunuz, hani bu da çok hijyenik mi tartışılır. Elini yıkayıp kullansan da sonuçta siyah nokta bakımı söz konusu, daha hijyen açısından kullanışlı olmaları gerekir sanki. Allah razı olsun kendilerinden, Bir tek real egg jelly için minicik spatula vermişler

Ürünler bitince yumurtaların üstündeki kırık gibi gözüken kısmı gerçekten kırıp yumurtaları küçük birer saksı olarak kullanabiliyormuşuz. Uğraşır mıyım bilmiyorum da tatlı bir fikir tabii :D Bitki için olmasa da yumurtaları atmıcağım kesin, ben kullanıcak bir yer bulurum.

Kısacası biraz da görüntüsüyle kandırıyor bu seri :D Çok şok edici bir etkisi yok ama fiyatları da şok edici değil neyse ki, üçünü birden yaklaşık 50 tlye mi ne geldi. O yüzden bir şans verebilir. Fakat alırsam tekrar sadece tightening pack olan koyu renk yumurtayı alırım, maske olarak iyi bir ürün bence.


29 Ocak 2013 Salı 0 yorum

Mega Movie Post

Finallerim bittiğine göre post-2012 moduna ben de geçebilirim artık. Geç olsun güç olmasın. O yüzden 2012'de izlediğim filmleri bir scrapbook tadında yayınlayayım dedim. Yanlarına da yıldız koydum ki hangisini beğenmişim hangisini beğenmemişim anlayalım.
4 yıldız: çok beğendim,
3 yıldız: beğendim,
2 yıldız: meeh,
1 yıldız "işsiz insan filmi,
No yıldız:  "izleyip sinirimizi bozmaya gerek yok".
Let's start..

    Friends with Benefits  
    Wuthering Heights ***
    Jane Eyre ***
    Midnight in Paris ****




    Ted **
    Flowers of War ****
    Paris Manhattan ***
    Secretary **













    Morning Glory *
    Slumdog Millonaire ****
    Harry Potter and the Goblet of Fire (rewatch) ***
    Letters to Juliet ***









    Twilight 4 **
    The Tangled ****
    Green Street Hooligans ***
    Yes Man ***










    In time *
    History of violence *
    Snow white and the huntsman ***
    Titanic 3d ****












    O chyom govoryat muzhchiny ( what men talk about ) ****
    Hunger Games ***
    The American Reunion ***
    No Strings Attached 















    The dictator *
    Hugo **
    Pitch Perfect **
    The Hobbit ***







    Koca bir sene boyunca sadece 27 film izlememi,  25 bölümle bitmeyen amerikan dizilerine ve 1236424 saatlik bölümleriyle kore dizilerine borçluyum. 
    5 Ocak 2013 Cumartesi 0 yorum

    Yaşlılık zor şey

    Bugün kızlarla konuşurken fark ettik ki bildiğin yaşlanmışız iyice! Gerçi bir süredir bunu düşünüyorduk ama görmemezliğe veriyorduk. Asosyalleştik, depresyona girdik galiba filan diyerekten olayı geçiştiriyorduk ama artık kabullenmenin vakti gelmiş. Eski günlerimizi yad ettikte (2 sene öncesi filan hele) çılgınlar gibi yiyip, içip, geziyormuşuz? O enerji, vakit ve para nereden geliyordu, çok merak ediyorum şimdi. Bir anda hepimiz tembelleşip, pintileşip, yoğun insanlara dönüşmedik herhalde? Belli ki yaşlanmışız. Eskiden tekila shotları arka arkaya höpürdeten ben şimdi iki biraya "ay ben bir hoş oldum" moduna giriyorum. Üstüne üstlük azıcık alkol alınca acayip bir yorgunluk çökmesi de cabası..Yaşlandıkça alkol daha çok yorar diye duymuştum da bir senede de bu kadar yoracağını düşünmemiştim açıkçası.
    Normalde gece 10da dışarı çıkan ben, şimdi saat 10 oldu mu eve gitsem de bir bölüm dizi izleyip uyusam insanı olmuşum, haberim yok. Rezalet. İşin garibi zaten hemen yoruluyorum, içki içsem de içmesem de, ama tembellik yorgunluğu bu. Yatağa uzandığım anda çok dincim, ama ayağa kalkmamak şartıyla!! Bildiğin garfield'ın dişi versiyonuna döndüm.

    Mesela bugün mangoya baktık, çok güzel elbiseler filan vardı,üstüne üstlük indirimde, normalde dayanamayıp bir de elbise almam gerekirken ben " amaan ne zaman giycem" diyip bol ve kalın kazaklara yönelip "oh sıcakta tutar bu" diyip güzelce kazağımı alıp çıktım.

    Bir de işin maddi tarafı var, eskiden gece dışarı çıktığımda harcadığım paraya - yani alkole - acımazdım, çokta güzel eğlendim sefam olsun der geçerdim, şimdi ne gereği vardı aslında diyorum hemen. Heh zaten o kadar içiyor muyum hayır, çünkü eve gidip yatağa yayılmam gerektiği için bir an önce ancak 2-3 bira, ya da kadeh şarap.
    Yaşlılığımızın en bariz tarafı da son açılan mekanlar, popüler yerleri milletin facedeki, foursquare'daki taglerinden biliyor olmamız. Eskiden gider gezer, görür beğendiklerimize bir daha gitme lütfunu gösterirdik. Şimdiyse ancak lafta, gitmek için plan yapmaya bile üşeniyoruz. Biz starbucksa gidelim deyip kendimizi eller havaya modda bulan insanlardık, hey gidi hey.
    Okula ağırlık verdim filan deyip kendimi avutucam ama transkipte bakıyorum notlarım en yüksek en çok gezdiğim dönemlerde!! ne ara vakti buldun da çalıştın sen?! Haftada üç gece dışarı çıkan insan ne giyer? Ertesi sabah kalkıp nasıl derse gider? Bunlar geçmişimle ilgili aklımı kurcalayan yanıtsız sorular işte..
    Velhasıl yaşlılar gibi yaşar olmamız bizi baya rahatsız etmiyor değil, tekrar eskisi gibi sapıtıp "supontane" yaşamak istiyoruz ama ilk önce yataktan kalkıp pijamalarımızı çıkarmamız gerek.


     
    ;